İdari yargıda, ilk derece mahkemelerinin nihai kararlarına karşı, bölge idare mahkemelerinde istinaf yolu açıktır. İstinaf başvurusu, ilk derece mahkemesinin kararının hukuka aykırı olduğunu iddia eden taraflarca yapılabilir.
İstinaf başvurusu, ilk derece mahkemesinin kararının tebliğinden itibaren onbeş gün içinde yapılır. İstinaf başvurusu, dilekçe ile yapılır. Dilekçede, istinaf nedeninin açıkça belirtilmesi gerekir.
İstinaf başvurusu, bölge idare mahkemesi tarafından incelenir. Bölge idare mahkemesi, istinaf başvurusunu kabul ederse, ilk derece mahkemesinin kararını kaldırır ve esas hakkında yeniden karar verir. Bölge idare mahkemesi, istinaf başvurusunu reddederse, ilk derece mahkemesinin kararı kesinleşir.
Bu makalede, idari yargıda istinaf başvurusu hakkında bilgi verilecektir. Makalede, istinaf başvurusunun nasıl yapılacağı, hangi bilgilere yer verilmesi gerektiği ve istinaf başvurusu sonucunda nelerin olabileceği gibi konular ele alınacaktır.
İdare Mahkemesi İstinaf Dilekçesi Örneği
ANKARA BÖLGE İDARE MAHKEMESİ İLGİLİ HUKUK DAİRESİ’NE
Sunulmak üzere
22. İDARE MAHKEMESİ BAŞKANLIĞI’NA
ANKARA
DOSYA NO :
İSTİNAF YOLUNA BAŞVURAN
DAVACI :
Vekili : Av. NUH NACİ ÖZKAN-ADRES ANTETTEDİR
Davalı Kurum : İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü
Vekili : Av.
TALEP KONUSU: Ankara 22. İdare Mahkemesi’nin verdiği 31.01.2022 tarih ve karar no.lu, 701 sayılı KHK ile çıkarılan Anayasa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve ilgili diğer mevzuat hükümlerine açıkça aykırı ve kamu yararı gerekleri ile müvekkilim bakımından telafisi imkansız zararlara sebep olacak mahiyette kararın; bozularak ortadan kaldırılması dileğimizi içeren “İstinaf Başvurusu ”dur.
TEBLİĞ TARİHİ : İstinafa konu kararın tarafımıza tebliği 03.04.2022 tarihidir.
AÇIKLAMALAR :
Ankara 22. İdare Mahkemesinin esas, 2022/68 karar no.lu kararı usul ve esas bakımından hukuka aykırı olup istinaf istemimizin kabul edilmesi ve OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu kararına karşı açtığımız davamızın Dairenizce incelenerek kabulü gerekir. Şöyle ki;
Tarafımızca 30/10/2018 tarihli OHAL Komisyonu başvuru dilekçemizde, 701 sayılı KHK ile kamu görevinden çıkartılma işlemini hukuka aykırı bir şekilde verilmiştir.
Müvekkilin kamu görevine iadesi talebinin OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonunca reddi kararında ve bunu yerinde bulan istina istemimize konu yerel mahkeme kararında müvekkil hakkında 1 ayrı gerekçenin dayanak gösterildiğini görmekteyiz:Müvekkilin EA kodlamasıyla fişlenmesidir. Ayrıca ceza mahkemesi sonucu beklenmeden idare mahkemesi 17-25 aralık öncesini fetö ile irtibat sayarak hukuksuz bir şekilde karar vermekten bir adım öteye gidememiştir.
Yargıtay 16. Ceza Dairesinin 09.01.2018 tarihli (E2018/1603,K2018/417) kararında “FETÖ/PDY silahlı terör örgütü ile iltisaklı Asya Katılım Bankası AŞ de gerçekleştirilen rutin hesap hareketlerinin örgütsel faaliyet ya da örgüte yardım kapsamında değerlendirilemeyeceği…”ifade edilmiştir. YineYargıtay 16. Ceza Dairesi 20.12.2017 tarihli, 2017/1862 Esas, 2017/5796 karar nolu kararında Bank Asya’ya para yatırmanın talimat üzerine gerçekleştiğinin ispatlanması halinde suç oluşturacağını belirtmiştir.
Yargıtay’ın bu konudaki değerlendirmesi de açıkken aksi yöndeki OHAL Komisyonu kararı ve bu kararı yerinde bulan yerel mahkeme kararı hukuka aykırı olmakla istinaf istemimizin kabulü gerekir.
OHAL Komisyonu ve yerel mahkeme tarafından müvekkilin Ufuk Büro Sen isimli sendikaya üyeliği de hukuka aykırı kararlara gerekçe olarak gösterilmiştir. OysakiAnayasanın sendika kurma başlıklı 51. Maddesi uyarınca“Çalışanlar ve işverenler, üyelerinin çalışma ilişkilerinde, ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir. Hiç kimse bir sendikaya üye olmaya ya da üyelikten ayrılmaya zorlanamaz. …”
AİHS’nin 11. Maddesie göre“Herkes asayişi bozmayan toplantılar yapmak, dernek kurmak, ayrıca çıkarlarını korumak için başkalarıyla birlikte sendikalar kurmak ve sendikalara katılmak haklarına sahiptir.”
Aynı şekilde Anayasası’nın 33. uyarınca “Herkes, önceden izin almaksızın dernek kurma ve bunlara üye olma ya da üyelikten çıkma hürriyetine sahiptir.” 4688 sayılı kamu görevlileri Sendikaları ve Toplu sözleşme Kanununun “kuruluş biçimleri” başlığı altındaki 6. maddesinde ” Sendika ve konfederasyonlar önceden izin almaksızın önceden serbestçe kurulur.” Aynı kanunun 14. Maddesine göre” Sendikaya üye olmak serbesttir…”Bu kapsamda sendikaya üyelik ve istifa hakkı anayasal temel hak ve özgürlüklerden olup müvekkilin üye olduğu dönemde Anayasa ve yasalar kapsamında kurulmuş ve faaliyet gösteren bir sendikaya üyeliği herhangi bir yasadığı örgüt ile irtibat veya iltisakın delili olarak gösterilemez.
Gerçekten de bu sendika, kurulduşu ilgili kamu kurumları tarafından kamuoyuna duyurulmuş, il müdürlüklerine yazılar ile iletilmiş, bu yazılı metinlerde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca ilgili sendikanın dosyasının açıldığı ve üye olunabileceği belirtilmiş ve sendikanın banka hesap numaralarına yer verilmiştir. Müvekkil de bir kamu çalışanı olarak, demokratik ve anayasal hakkını kullanmak için mevcut sendikalararasında bir değerlendirme yapmış, bu sendikanın, sendikal hakkını, ekonomik, sosyal, kültürel, mesleki hak ve menfaatlerini daha iyi koruyabileceğini düşünerek bu sendikaya üye olmuştur. Sendikanın yasal olmayan bir faaliyetini ne sendikaya üye olmadan önce ne de üyeliği sırasında duymuştur.
Yerel Mahkeme demokratik bir ülkede kamuda istihdam edilen görevlilerin, Devletin temeli olan anayasal prensiplere sadakat yükümlülüğü bulunduğunu ifade etmiştir. Müvekkilim kamu görevinden çıkartıldığı zamana kadar görevinde devletine, hizmet ettiği halka ve kurumuna sadakat yükümlülüğünü büyük titizlik ve fedakarlık ile eyrine getirmiştir. Müvekkil her ne kadar hukuka aykırı bir soruşturma ile EA kodlaması ile fişlenmiş ve gözaltına alınmış,1 günlük gözaltı sonrası serbest bırakılmıştır.
Müvekkil çocuğunu bir devlet okuluna kaydetmiştir. Bütün bu hususlar da müvekkilin söz konusu yasadışı yapı ile bir bağının olmadığını ortaya koymaktadır.
OHAL KHK’lerininAnayasaya ve Uluslararası Hukuka Aykırılığı:
İstinaf istemine dayanak yerel mahkeme kararının ve davaya konu OHAL Komisyonu kararının hukuka aykırılığı somut olay bakımından bu şekilde ortaya konduktan sonra müvekkilin kamu görevinde çıkartılmasına temel oluşturan OHAL KHK’leri ve bunların Anayasal ve uluslararası hukuk bakımından hukuka akırılıklarını tartışmak gerekmektedir. Öncelikle, davaya konu kamu görevinden çıkartma işleminin ve diğer tedbirlerin dayanağı olan, KHK’nin,Anayasaya aykırılığını öne sürmekteyiz. Bilindiği üzere Anayasa’nın 152. maddesi uyarınca; “Bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddî olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır.”
AY’nın 152. maddesi ile mahkemelere tanınan yetki taraflardan birinin iddiasına katılmak, söz konusu düzenlemeyi AY’ya aykırı bulmak anlamını, zorunluluğunu taşımamaktadır. Yani mahkemenin, tarafların istemi üzerine yapacağı değerlendirme, normun Anayasa’ya aykırılığı sorunu ile ilgili olmayıp, görmekte olduğu dava çerçevesinde istemin “ciddilik” niteliği açısındandır. İddianın ciddiliği objektif olarak saptandığında, davanın esasına dair Anayasa’ya aykırılık iddiasının çözüm yeri Anayasa Mahkemesi olacaktır.
Bilindiği üzere, 15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişimi sonrasında 20 Temmuz 2016 tarihinde yapılan MGK ve Bakanlar Kurulu toplantılarının akabinde Resmi Gazete’de aynı gün yayınlanan karar ile Anayasa’nın 120. ve OHAL Kanunun 3(b) maddeleri kapsamında ülke genelinde Olağanüstü Hal ilan edildiği duyurulmuştur.OHAL, her üç aylık süre bitiminde uzatılarak nihayetinde Temmuz 2018’de kalkmıştır. OHAL süresincehükümet tarafından çok sayıda KHK kabul edilmiştir.
Bilindiği üzere, KHK’lere dair düzenlemeler Anayasa’nın 121/3 ve TBMM İçtüzüğünün 128. maddelerinde yer almaktadır. Anayasa m.121/3’e göre; “Olağanüstü hal süresince, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda, kanun hükmünde kararnameler çıkarabilir. Bu kararnameler, Resmi Gazetede yayımlanır ve aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur; bunların Meclisçe onaylanmasına ilişkin süre ve usul, İçtüzükte belirlenir”. Benzer şekilde, OHAL Kanunu’nun 4. maddesi uyarınca da: “Olağanüstü hal süresince, Cumhurbaşkanının başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu, olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda Anayasanın 91 inci maddesindeki kısıtlamalara ve usule bağlı olmaksızın, kanun hükmünde kararnamemeler çıkarabilir. Bu kararnameler Resmi Gazete’de yayımlanır ve aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayına sunulur.”
TBMM İçtüzüğü m.128’e göre; “Anayasanın 121 ve 122 nci maddeleri gereğince çıkarılan ve Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulan kanun hükmünde kararnameler, Anayasanın ve İçtüzüğün kanun tasarı ve tekliflerinin görüşülmesi için koyduğu kurallara göre ancak, komisyonlarda ve Genel Kurulda diğer kanun hükmünde kararnamelerle, kanun tasarı ve tekliflerinden önce, ivedilikle en geç otuz gün içinde görüşülür ve karara bağlanır. Komisyonlarda en geç yirmi gün içinde görüşmeleri tamamlanmayan kanun hükmünde kararnameler Meclis Başkanlığınca doğrudan doğruya Genel Kurul gündemine alınır”.
Bu düzenlemeler karşısında olağanüstü halin gerekli kıldığı konularda çıkarılan KHK’lerin “aynı gün” TBMM başkanlığına gönderilmesi, 20 gün içinde ilgili komisyonlarda görüşülmesi ve toplam 30 günün sonuna kadar da Meclis Genel Kurulu’nun onayına sunulup karara bağlanması gerekir. Müvekkilin kamu görevinden çıkartılmasına ve hakkında cezai nitelikte tedbirler uygulanmasına dayanak KHK’nin kabulünde ve Meclis onayı sürecinde belirtilen usule uyulmamıştır.
Dava konusu işlemlerin dayanağı KHK’ye eklenen isim listeleri yolu ile aralarında müvekkilin de bulunduğu yüzlerce devlet memuru, genel nitelikli bir madde kapsamında toplu olarak, gerekçesiz bir biçimdekamu görevinden çıkartılmıştır. Bununla yetinilmemiş, haklarında herhangi bir mahkeme kararı bulunmaksızın, idari bir karar ile ancak ceza yargılamasının neticesine bağlanabilir nitelikte, cezalandırma amacı taşıyan bazı hak yoksunluklarına karar verilmiştir.
Bu işlemlere karşı müvekkilin başlattığı idari yargı ve Anayasa yargısı süreci, müvekkili memuriyetten çıkartan KHK yayınlandıktan sonra kabul edilen 685 sayılı KHK ile kurulan Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu gerekçe gösterilerek sonuçsuz bırakılmıştır. Bir idari mercii olarak kurulan ancak esasen bir yargılama faaliyeti yürütüyor gibi çalışan Komisyon ise yerel mahkeme ile birlikte müvekkile dair işlemlerin açık hukuka aykırılığına rağmen ret kararı vermiştir.
Dava konusu ile ilgili olarak, Anayasa’nın 70. maddesi kişilerin kamu hizmetine girme hakkını (bu hakkın kamu hizmetinde kalma hakkını da içerdiği kabul edilir), 128. maddesi memurların görev ve yükümlülükleri ve diğer özlük işlerinin kanun ile düzenleneceğini, 129. maddesi memurlara savunma hakkı tanınmadan disiplin cezası verilemeyeceğini, disiplin kararlarının yargı denetimi dışında tutulmayacağını düzenlemektedir. Anayasa’nın 36. maddesi hak arama özgürlüğünü/adil yargılanma hakkını güvence altına almaktadır.Bu madde ile devletin özellikle kişi hak ve özgürlüklerini ilgilendiren her türlü eylem ve işlemine karşı bir yargı yolu bulunması, kişilerin işlemin hukuka uygunluk denetimini, hukuka aykırı işlem halinde geri alınmasını ve zararlarının giderimini talep imkanına sahip olması amaçlanmaktadır. Bununla aynı doğrultuda, Anayasanın 40. maddesine göre “Devlet işlemlerinde ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.”.Anayasainın maddesi özel hayatın gizliliği ve aile yaşamına saygı hakkını, 23. maddesi seyahat özgürlüğünü, 35. maddesi mülkiyet hakkını düzenlemektedir.
Anayasanın 38. maddesine göre ‘Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur. Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.’Bu ilke uyarınca müvekkil hakkında, OHAL KHK’si yolu ile geriye dönük olarak geçmişte var olduğu isnat edilen bir fiil nedeni ile cezai nitelikte yaptırımlar uygulanması Anayasa’ya aykırıdır.
Anayasanın 2 maddesi ‘hukuk devleti’, 10. maddesi ‘eşitlik’, 11. maddesi “Anayasanın bağlayıcılığı” prensiplerini içermektedir. Anayasa’nın 13. maddesine göre; “temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” Anayasa’nın 14. maddesine göre; “Anayasa hükümlerinden hiçbiri, Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz.”Anayasa’nın 15. maddesine göre “Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla,durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.” OHAL KHK’leri Anayasa’nın anılan maddelerine aykırı olmakla Daireniz tarafından yapılacak incelemede bu husus dikkate alınmalıdır ve Anayasa’nın 152. Maddesinde düzenlenen süreç işletilmelidir.
İç Hukuk ve Uluslararası İnsan Hakları Hukuku Bağlamında OHAL KHK’leri:
Anayasa’nın yukarıda sıralananhükümleri, hükümetlere OHAL sürecinde hakları sınırlama bağlamında sınırsız bir yetki vermemekte, tersine OHAL’i gerektiren nedenler ile sınırlı ve geçici olmak üzere güçlendirilen yetkilerin sınırlarını net bir şekilde belirlemektedir. Bu sınırlamalara göre;
OHAL ilanını gerektiren koşullar net bir biçimde belirlenmekle, bu koşullar oluşmadan OHAL ilan edilemez,
OHAL ilanında ve KHK süreçlerinde Anayasa net ve belirgin bir prosedür belirlemiştir ve bu prosedür takip edilmelidir,
Müdahale edilemez haklar bakımından bu rejim uygulanamaz,
Diğer sınırlamalar olağanüstü halin sıkı bir biçimde gerektirdiği kadar, geçici ve ölçülü olmalıdır,
OHAL Kanununa uygun hareket edilmelidir, bu kanuna aykırı olarak, kanunda tahdidi olarak tanınan tedbirler dışında alınan tedbirler kanunilik şartına aykırılık taşıyacaktır,
OHAL ilanında ve işlemlerinde temel amaç istisna sisteminden çıkmak ve normale dönmek olmalıdır (Bkz BM İnsan Hakları Komitesi, Genel Yorum No.29, para. 1),
OHAL sürecinde uluslararası hukuk yükümlülüklerine saygı duyulmalıdır.
Anayasa’nın 90. maddesine göre “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.”
Bilindiği üzere Hükümet, OHAL ilanı sonrasında AİHS’nin 15. ve Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin 4. maddeleri çerçevesinde Avrupa Konseyi ve Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreterlerine OHAL nedeni ile Sözleşmesel yükümlülüklerini askıya aldığına dair bildirimlerde bulunmuştur. Ancak uluslararası hukukta bu bildirimlerin yani sözleşmeci devletin sözleşmesel yükümlülüklerinin istisnai durumun gerekleri çerçevesinde sınırlandığının kabulü de belirli koşullara tabidir. Buna göre;
Olağanüstü bir durumun söz konusu olması (savaş hali veya halkın varlığını tehdit altına alan olağanüstü bir durum),
Askıya almanın ilgili sözleşme ile belirlenen prosedüre uygun gerçekleştirilmesi,
Sınırlamaların kapsam ve süresinin “olağanüstü halin sıkı bir biçimde gerektirdiği ölçüde olması” ve bu koşulların sözleşme denetim mekanizmalarının (AİHM ve BM MSHS İnsan Hakları Komitesi) denetimi altında olması,
Belirli hakların sınırlamaya konu edilemeyeceği,
Askıya almanın ayrımcı ve devletin diğer uluslararası yükümlülüklerine aykırı olamayacağı,
Sınırlamalardaki amacın, normal hale geçme ve bütün hak ve özgürlüklerin korunabileceği ortamın sağlanması dışına çıkamayacağı.[1]
Gerek iç hukukta gerekse de insan hakları hukukunda yer alan bu prensipler Türkiye’de 2016-2018 arasında uygulanan (ve bazı yönleri ile hala sürdürülen) OHAL rejimine uygulandığında şu sonuçlara ulaşılabilir:
Darbe girişimi sonrasında OHAL ilanını gerektiren bir durumun varlığı kabul edilebilse de, OHAL’ in darbe girişimine dair gereklilik hali ortadan kalktığı halde derhal sonlandırılmamıştır. Bu şekilde OHAL’ in 2 yıl boyunca sürdürülmesi hukuki dayanaktan yoksundur.
OHAL ilanının temel gerekçesinin darbe girişimi ve FETÖ olarak adlandırılan organizasyonun bertaraf edilmesi olduğu gerçeği karşısında, bu kapsam dışında kalan önlemler OHAL’ in konu sınırlaması dışında kalacağı ve “olağanüstü halin sıkı bir biçimde gerektirdiği ölçüde olma” şartını taşımadığından AY ve AİHS’nin 15 maddelerine aykırılık oluşturur.
OHAL sonrası OHAL ilanını gerektiren duruma dair alınan önlemler ancak geçici önlemler olabilecekken özellikle hukuksal işleyişe, kalıcı yasal değişikliklere, sisteme veya kişilerin kalıcı bir biçimde görevden alınmalarına dair kalıcı genel düzenlemeler hukuka aykırıdır.
KHK’lere eklenen listeler ile memuriyetten çıkartma ve buna bağlanan cezai nitelikli ek önlemler, gerek iç hukuk gerekse de uluslararası hukuk standartlarına aykırıdır.
672 sayılı KHK ile alınmış olan tedbirler, özelde de müvekkili etkileyen dava konusu kamu hizmetinden çıkartma ve ek cezai yaptırımlar öngören düzenleme Anayasa ve OHAL Kanuna aykırıdır.
Temmuz 2018’de OHAL kalktığından KHK’ler de bütün etkileri ile ortadan kalkacaktır. Müvekkil aleyhine alınmış olan tedbirler OHAL sona ermesine rağmen hala geçerliliğini korumaktadır. Bu husus, OHAL tedbirleriyönünden öngörülmüş olan süreyle bağlılık ilkesine aykırılık oluşturur ve müvekkilin kamu görevine iadesi gerekir.
Dava Konusu Kamu Görevinden Çıkartılma İşleminin ve Buna Bağlanan Ek Cezai Tedbirlerin İnsan Hakları Hukuku Bağlamında Hukuka Aykırılığı:
Anayasa’nın 90. maddesi kapsamında Anayasa, AİHS ve BM MSHS koruma sistemine aykırı hiçbir uygulama veya yasa, OHAL kapsamında kalsın veya kalmasın hukuken koruma kabul göremez. Çelişki halinde mahkemelerin insan hakları hukuku yükümlülüklerine öncelik vermesi gerekir.
Uluslararası hukuk kapsamında temel hak ve özgürlüklere yönelmiş her türlü sınırlama sınırlı şekilde sayılmış amaçları gerçekleştirmeye yönelmiş, kanuni düzenlemeye dayanma ve demokratik bir toplumda gereklilik niteliklerini taşımalıdır. Sınırlamada kanunilik koşulu bağlamında, hakka müdahale niteliğindeki işlem ve kararlara dayanakhukuki düzenlemeler öngörülebilir, açık ve anlaşılır olmalıdır (Bkz. AİHM, Tebieti Mühafize Cemiyyeti ve Israfilov / Azerbaycan, para. 56-57).
Düzenleyici makamlara verilen yetkiler yasal çerçevede açıkça belli olmalı, bu birimlerde çalışanlar gerekli eğitimleri almış ve yeterli olmalıdır. Bu birimler tarafından yapılan her işlem ve alınan her karar bağımsız yargı denetimine açık olmalıdır. Temel hak ve özgürlüklere yönelen her sınırlama, uluslararası standartlara sıkı bir biçimde uygun olmalıdır (Bkz. AİHM, Hasan ve Chausch / Bulgaristan, para. 84, Aliyev v.d./Azerbaycan, para. 35).
Sınırlamalar meşru bir amacı gerçekleştirmeye yönelmelidir. Hakkın sınırlandırılabileceğine dair hüküm veya hükümlerde belirlenen meşru amaçlar dışında bir amaç güdülmemeli, amaçların kapsamı dar bir biçimde yorumlanmalıdır. Her türlü sınırlama demokratik bir toplumda gerekli ve güdülen amaç ile orantılı olmalıdır. Müdahale ile güdülen kamu yararı arasında adil bir denge bulunmalıdır. Sınırlama bastıran/zorlayan bir sosyal ihtiyacın sonucu olmalıdır (Bkz. AİHM, Sürek / Turkey (No.1), para. 58; Refah Partisi vd/ Türkiye).
Sınırlamalar ikna edici delillere dayanmalıdır. Amacı gerçekleştirmeye elverişli en az zarar verici sınırlama biçimi seçilmelidir.
Sınırlandırma son derece dar yorumlanmalı ve uygulanmalıdır(Bkz. AİHM, Sidiropoulos v.d. / Yunanistan). Hiç bir zaman hakkı tamamen ortadan kaldıran veya özünü zedeleyen bir sınırlamaya gidilmemelidir.
Her sınırlama, özgül durumun kendi koşulları kapsamında değerlendirilmeli, gerekçelendirilmelidir. Genel nitelikli ve kalıcı sınırlamalar kabul edilemez.
Hakları ihlal edilenler, haklarını kullanmalarına yönelen sınırlamaların hukuka aykırılığı öne sürmek ve engellemelerin kaldırılmasını talep edebilmek için etkili bir başvuru yolu hakkına sahip olmalıdır. Buna göre bu kişiler, kendilerine yönelen her türlü işleme karşı bağımsız ve tarafsız bir mahkemenin denetimini talep etmek hakkına sahiptir.
Ceza niteliği taşıyan her türlü karar ve tedbir bağımsız ve tarafsız mahkemelerce verilmeli, adil yargılanma güvenceleri sağlanmalıdır. Müvekkilin kamu görevinden OHAL KHK’si yolu ile hakkında bir mahkumiyet kararı ya da usulüne uygun verilmiş bir inceleme, karar veya özgül bir gerekçe olmaksızın çıkartılması, isminin genel nitelikli bir KHK metnine eklenen yüzlerce kişilik bir listede Resmi Gazete’ de yayınlanması, bu şekilde başka bir iş bulmasının fiilen engellenmesi, hiçbir hukuksal dayanak veya kabul edilebilir bir gerekçe olmaksızın pasaportunun iptali ve hakkında bir daha kamu hizmetinde çalışamama gibi cezai nitelikteki yasal dayanağı bulunmayan ek tedbirlerin uygulanması insan haklarına dayalı bir hukuk devletinde koruma görmesi gereken çok sayıda hakkın ihlali niteliğindedir.
Bu haklar arasında yukarıda detaylarına yer verilen çalışma ve seyahat özgürlükleri, adil yargılanma hakkı, mülkiyet hakkı, aile hayatına ve özel hayata saygı, etkili bir başvuru yolu hakkı ve kanunsuz ceza olmazlık sayılabilir.
Yukarıda belirtilen koşullar oluşmadan ve gözetilmeden müvekkilin temel hak ve özgürlüklerine yapılan ve hala devam eden müdahaleler hukuka aykırıdır ve bir an önce sonlandırılmalıdır.
OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonun incelemesi bakımından da bu hukuka aykırılıklar değişmemektedir. Komisyon her ne kadar idari bir mercii olarak kurulmuşsa da yerine getirdiği fonksiyon bakımından yargısal bir iş yürütmektedir.
685 sayılı KHK’ye ve Komisyonun çalışma usul ve esaslarına dair düzenlemeye göre‘Komisyon, incelemelerini terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti, aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı yönünden yapar.’ Bu esasen ceza mahkemeleri tarafından yerine getirilecek bir işlevdir ve esasen bu güvenlceleri yerine getiremeyecek bir kuruma bu nitelikte görevler verilmemelidir.
Aksi kanaat halinde dahi Komisyonun bağımsız ve tarafsız olması, adil yargılanma hakkı için aranan güvencelere sahip olması ve sağlaması ve en önemlisi başvurucuya savunma haklarını tanıması gereği değişmeyecektir.
672 sayılı KHKnın 1. Maddesi kapsamında devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen grublarla “irtibat ve iltisakının” bulunması şartı Anayasal haklara yapılmış olan müdaheleler yönünden yeterli netlik ve öngörülebilirlik şartını taşımadığından kanunilik ilkesine açıkça aykırılık oluşturur. Yine bir an için kanunilik şartını yerine getirdiği düşünülse bile müvekkil özelinde verilmiş olan tedbirler OHAL şartları altında sıkı gereklilik ve ölçülü olma kriterlerini taşımamaktadır.
Bütün bu hususlar bir arada değerlendirildiğinde davaya temel Komisyon kararının hukuka aykırılığı ve dayanaksızlığı müvekkil bakımından açıktır. Komisyona başvurma mekanizması ve Komisyonun mevcut uygulaması, AY ve insan hakları hukuku bağlamında güvence altına alınan hiç bir standardı gözetmemekte ve hakları KHK’ler yolu ile ihlal edilenlerin etkili bir biçimde bir yargı mekanizması önünde hak ihlallinin giderimini talep etme ve masumiyet karinesi başta olmak üzere adil yargılanma hakları da bu şekilde ihlal edilmektedir.
Dava konusu memuriyetten çıkartma ve ek tedbirlere dönük işlemlerin bütün bu yönleri ile AY, TCK, CMK, DMK ve ilgili diğer mevzuat ile belirlenen süreçler izlenmeksizin, düzenlemelere uyulmaksızın gerçekleştirildiği tartışmasızdır. Hal böyle iken bu işlemleri yerinde bulan Komisyon ve yerel mahkeme kararına karşı istinaf istemimizin kabulü gerekir.
Yürütmenin Durdurulması Talebimiz:
Her ne kadar 701 sayılı KHK’nin 10. maddesi KHK’lere dayanılarak yapılan işlemlerin yürütmesinin durdurmasının istenemeyeceği düzenlemesi içermekte ise de dayanak KHK’nin Anayasaya ve hukuka aykırılığına ve Anayasa ile AİHS hükümlerinin öncelikli uygulanması gerekliliğine dair açıklamalarımızı tekrar etmekteyiz. Yine OHAL Temmuz 2018’de son bulduğundan, OHAL sürecindeki idari işlem ve düzenlemeler de ortadan kalkmıştır. Bu nedenle anılan düzenlemenin dikkate alınmaması gerekmektedir.
Müvekkilin dava konusu işlem nedeni ile telafisi imkansız zararlar görmesinin önüne geçilmesi ve daha fazla mağdur olmasının önlenmesi için hukuka açıkça aykırı işlemin yürütmesinin durdurulması gerekir.
SONUÇ VE İSTEM : Yukarıda anılan nedenler ile resen saptanacak sair hususlara binaen; hukuka aykırı Ankara 22. İdare Mahkemesi’nin 31.01.2022 tarih ve karar no.lu kararına karşı istinaf istemimizin kabulüne;müvekkilin kamu görevinden çıkartılmasına esas KHK
Anayasaya aykırı olduğundan Anayasa’nın 152. Maddesi uyarınca gereğinin yapılmasına; istinaf istemimiz incelenirken müvekkilin telafisi imkansız zararlarının ve hak kayıplarının önüne geçilmesi amacı ile yürütmenin durdurulması istemimizin kabulüne; müvekkilin kamu görevinden çıkartılması işleminin öncelikle yok hükmünde olduğunun tespitine; aksi kanaat halinde yukarıda saydığımız gerekçeler ile hukuka aykırı olduğundan iptaline ve müvekkilin kamu görevine iadesine;
701 sayılı KHK ve diğer ilgili KHK’ler ile müvekkile dönük alınan ve uygulanan her türlü hukuka aykırı ek tedbir ve cezanın ortadan kaldırılmasına, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı kuruma tahmiline her türlü ek dava ve talep haklarımız saklı kalmak kaydı ile karar verilmesini saygılarımızla dileriz. 26/04/2022
Davacı Vekili
Av Nuh Naci ÖZKAN
İlgili makale; Tutuklama kararına itiraz
¸
Bölge İdare Mahkemesinin Kesin Kararına İtiraz Mümkün Mü?
Bölge İdare Mahkemesi’nin kesin kararlarına karşı itiraz hakkı, hukuki süreçte taraf olan bireyler veya kuruluşlar için önemli bir hak olarak karşımıza çıkar. Bu itirazın nasıl yapılacağı, hangi usul ve süreçlere tabi olduğu, hukuki açıdan detaylı bir değerlendirmeyi gerektirmektedir.
İtirazın Yapılacağı Yer:
Bölge İdare Mahkemesi kararlarına itiraz, genellikle Danıştay nezdinde gerçekleştirilir. Danıştay, idari yargı alanında en üst merci olarak bilinir ve Bölge İdare Mahkemeleri tarafından verilen kesin kararlara karşı yapılan itirazları değerlendirir.
İtiraz Usulü:
İtirazın gerçekleştirilmesi için belirli usul ve formalitelerin takip edilmesi gerekmektedir. İtiraz dilekçesi, hukuki dayanaklarla birlikte hazırlanmalı ve başvuru süreci titizlikle yürütülmelidir. İtiraz dilekçesinde, Bölge İdare Mahkemesi kararının hangi hukuki hatalara dayandığı ve neden itiraz edildiği açıkça ifade edilmelidir.
İtiraz Süresi:
Bölge İdare Mahkemesi kararına karşı itiraz için belirli bir süre mevcuttur. Bu süre, genellikle kararın taraflara tebliğ edildiği tarihten itibaren başlar. Hukuki süreler genellikle kısa olduğu için, itiraz hakkını kullanmak isteyen tarafın bu süreye dikkat etmesi büyük önem taşır. Süre aşımı durumunda itiraz hakkı kaybedilebilir.
Hukuki Dayanaklar ve Gerekçeler:
İtiraz dilekçesinde sunulan hukuki dayanaklar ve gerekçeler, Bölge İdare Mahkemesi kararına karşı yapılan itirazın temelini oluşturmalıdır. İtiraz, hukuki bir temele dayandığı sürece değerlendirilmeye alınabilir.
Danıştay’ın İncelemesi:
İtiraz dilekçesi, Danıştay tarafından incelenir. Danıştay, itirazın hukuki geçerliliğini ve temellendirilmiş olup olmadığını değerlendirir. İtirazın kabul edilmesi durumunda, Bölge İdare Mahkemesi kararı tekrar değerlendirilebilir veya yeni bir karar alınabilir.
Sonuç olarak ; Bölge İdare Mahkemesi kararlarına karşı yapılan itirazlar, hukuki süreç içerisinde önemli bir aşamayı temsil eder. Bu süreçte, doğru usul ve süreçlerin takip edilmesi, hukuki dayanakların sağlam bir şekilde sunulması, itirazın başarılı olma olasılığını artırabilir. İtiraz hakkını kullanmak isteyen taraflar, belirlenen süre içerisinde Danıştay nezdinde gerekli başvurularını yapmalı ve hukuki haklarını korumak adına dikkatli bir şekilde hareket etmelidirler.
Sıkça Sorulan Sorular
Bölge idare mahkemesi ile istinaf mahkemesi aynı mı?
Hayır, bölge idare mahkemesi ve istinaf mahkemesi farklıdır. Bölge idare mahkemeleri, idari davalarla ilgilenirken, istinaf mahkemeleri genellikle sivil ve ceza davalarına bakan yargı organlarıdır.
Bölge idare mahkemesi istinaf cevap dilekçesi süresi nedir?
Bölge idare mahkemesine karşı açılan istinaf davasında cevap dilekçesi verme süresi, genellikle 15 gün olup mahkemenin takvimine bağlı olarak değişebilir.
Bölge idare mahkemesi istinaf karar süresi nedir?
Bölge idare mahkemesi istinaf karar süresi, dava karmaşıklığına ve mahkemenin yoğunluğuna bağlı olarak değişebilir. Genellikle birkaç ay ile birkaç yıl arasında sürebilir.